Beyin Aktifleştikçe Gelişme ve Gerçekleşme Ortaya Çıkar (2.Bölüm)

319 0

Bir bilginin, bir bakış açısının, bir eğitimin insanın hayatını nasıl etkileyebileceği ile ilgili teorik eğitimlerin yanında uygulama örnekleri de oldukça önemlidir. İnsan istediğinde çok hızlı değişebilen ve gelişebilen bir potansiyele sahiptir. Değişme ve gelişme yavaşladığında veya durduğunda ise yaşamda problemler, sıkıntılar ortaya çıkmaya başlar.

Yazımızın birinci bölümünü okumayanların öncelikle ilk bölümü okumalarını tavsiye ederim. Yazımızın ikinci bölümünde kaldığımız yerden, bir bilgi, eğitim ve bir bakış açısı değiştiğinde neler ortaya çıkabiliyor gelin beraberce görelim:

Kişisel gelişim ve farklı alanlara yönelik ön yargılarımı bastırıp programı kısa da olsa takip etmeye karar vermiştim. Program başlama saati yaklaştığında salonun çıkışa yakın sağ tarafında, istediğimde erken çıkabileceğim bir yerde oturarak beklemeye başladım. Program başladığında ise kısa bir sürede ön yargım yerle bir olmuş hatta neden önlerde bir yer kapmadığıma üzülmeye başlamıştım bile. Oğuz Bey çok önemli şeyler söylüyor, muhteşem bilgiler paylaşıyor, yıllardır zihnimde döndürdüğüm:

  • Neden Müslümanlar zayıf,
  • Neden Müslümanlar sayıca çok olmasına rağmen zayıf kalıyor,
  • Neden petrol, doğal kaynaklar, zengin madenler hep İslam topraklarında iken zengin ve güçlü başkaları oluyordu,
  • Neden geçmişimizde var olan büyük ilim ve fikir adamları günümüzde yetişmiyordu,
  • Teknoloji, sanat, spor alanlarında Müslümanlar neden güçlü değildi,
  • Sanayi, yazılım, sosyal medya, reklam, algı yönetimi, iletişim, medya ve benzeri alanlarda neden en iyiye Müslümanlar ulaşamıyor gibi ve benzeri birçok sorunun cevaplarını bir bir ortaya koyuyordu.

Beyin nedir, içeriği nedir, gücü nedir, enerjisi nedir, potansiyeli nedir, düşünce ve duyguları nasıl etkiler, düşünce ve duygular beyni nasıl etkiler ve nasıl yönetir, insan nedir, insan mizaçları nelerdir, insanın başarısını nasıl etkiler gibi birçok önemli konuyu çok başarılı bir dil kullanımı ile insanları güldürerek, eğlendirerek, düşündürerek ortaya koyuyordu.

Anlatılanları bir yandan anlamaya bir yandan zihnime yerleştirmeye çalışırken birden çok iddialı bir cümle geldi:

  • Şimdi sizlere 4 soru soracağım, bu soruları anlayarak doğru cevaplayanların bu akşam hayatları değişmeye başlayacak!

İlginç bir an’dı, kulaklarımı açarak pür dikkat tüm salondaki izleyicilere yönelik sorulan soruları dinlemeye ve cevaplarını çok hızlı bir şekilde zihnimde döndürmeye başlamıştım bile. (Sorular ve cevapları için eğitimlerimize katılabilirsiniz)

Program adeta bir su misali akıp geçmiş ve ben biraz şok olmuş bir halde görev yerime dönmüştüm. Kulaklarım Oğuz Bey’den duyduklarım ile çınlıyordu, bir insan bir şeyi yapmışsa aynı şeyleri yapan insanlarda aynısını yapabilme potansiyeline sahipti, her insanın beyni aynıydı, bütün fark kullanım farklılıklarından kaynaklanıyordu. Bende beynimi, zamanımı, doğru yönetir, doğru kullanırsam ulaşmak istediğim hedeflere ulaşabilir, ortaya çıkan tüm meseleler çözülebilirdi. Program 23 Mart’ta gerçekleşmişti ve zihnimde dönen beyin fırtınalarıyla mart ayının sonu yaklaşıyordu, üniversite sınavına 2-3 ay gibi bir zaman kalıyordu. Anlatıları hazmetmem, sindirmem, iyi anlamam ve başarmak istiyorsam bir an önce duyduklarımı uygulamaya geçirmem gerekiyordu. Çünkü tüm mesele bilmekten daha çok uygulamaya geçmekti.

Nisan ayı girmesi ile birlikte programımı yaptım, öncelikle beyni aktif etmek üzere öğrendiğim uygulamalara, çalışmalara başladım. Çok ilginçti, beyin hızla aktifleştikçe biraz da çaba gösterince anlayamadığım yerleri anlamaya başlamış, çözemem dediğim sorular kolaylıkla çözülmeye başlamıştı. Hiç yanına yaklaşamadığım sayısal sorularında bile her şey değişmeye başlamış, yıllardır zihnimize çakılan “beyin ya sayısal ya da sözeldir” sözü artık benim için darmadağın hale gelmişti.

Artık düzenli bir çalışma sistemim oluşmuş, her geçen gün beynimin gücünü ve enerjisini hissetmeye başlamıştım. Hatta yine değerli Müftümüzün katıldığı bir muhabbet ortamında arkadaşlar bana takılmış ve Müftümüze “derslerle kafayı yiyecek bu Ömer” diye bana takılmışlardı. Müftümüz Hasan Başiş Hocamız da bana dönerek

  • Çalışmak çok güzel ancak çok aşırı istersen olmadığında da çok üzülürsün dikkat et demişti, ben de kısmet hocam demiştim, içimden de benim planım bir yıllık plan değil ki, bu yıl olmazsa seneye, seneye olmazsa sonraki seneye, yine olmazsa yine çalışmaya devam demiştim. Çalışmaktan kim ne zarar görmüş ki ben görecektim.

Ve zaman hızla geçmiş, sınav zamanı gelmiş ve ben de büyük bir heyecan, öz güven ile sınava girmiş sözelde soruların hepsine yakınını, daha önce yanına yaklaşamadığım sayısalda ise yarısından çoğunu cevaplamış sınav sonucunu sabırsızlıkla beklemeye başlamıştım. Zamanı geldiğinde sınav açıklanmış ama köyde internet olmadığı için, aynı zamanda ilk sene olması dolayısıyla pek umudum da olmadığı için sonucu öğrenmek için hemen ilçeye gitmeye gerek görmemiştim. Değerli arkadaşım İlyas telefonla sonucu sorduğunda bende bakamadığımı söylemiş, kendisi numaranı verirsen ben bakayım demişti. Kendisine numaramı verdim ve merakla beklemeye başladım: telefon çalıyordu, açtığımda İlyas gayet sakin bir ses tonuyla Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandığımı söylüyordu.

Ben de hiçbir tepki yoktu şaka yaptığına kendimce emindim, çünkü 2000li yılları hatırlayanlar bilir, o dönemde üniversite tercihleri sınavdan önce yapılıyordu ve Karadeniz’den, İç Anadolu’dan, Doğu Anadolu’dan, Güneydoğu Anadolu’ya kadar ne kadar ilahiyat fakültesi varsa hepsini tercihlerimde yazmış, hangisi gelirse gelsin bayram etmeye hazırdım. Dolayısıyla benim sahip olduğum düşünceye göre bir üniversite kazansam bile o kadar tercih içinde görev yaptığım şehirde olan Sakarya Üniversitesi olma ihtimali çok zayıftı. Benim tepkisizliğimi görünce arkadaşım sevinmedin mi diye sormuştu. Ben de madem şaka yapacaksın bari puanı daha az bir yer söyleseydin belki beni inandırır biraz sevindirirdin demiştim. İlyas aynı sakin ses tonuyla ben ciddiyim Sakarya’yı kazanmışsın dediğinde işin doğrusu biraz zoruma gitmişti, hafifte olsa arkadaşıma kırılmıştım, çünkü arkadaşım o sene Sakarya Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olmuştu. Hatta mezuniyet gecesi düzenlenmiş, ben de o sevinçli gecesinde yanında olmuş, mezun olan yaşıtım gençlere imrenerek bakmıştım. Daha ilginç olan mezuniyet gecesinde girişte Sakarya İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin hazırladığı bir dergi satılıyordu ve bende imrenerek içeriğine bakmış, bir tane de kendime almıştım.

Derginin İç Kapağı Ne Kadarda Güncel Değil mi!

O esnada İlyas’ın hafız olduğu aklıma gelmiş ve “kazandığıma hafızlığın üzerine yemin edebilir misin” demiştim. İlyas aynı sakinliğiyle evet dediğinde kendisine inanabilmiş ve müthiş bir sevinç içerisine girmiştim. Hayatım da yaşadığım en olağanüstü anlardan biriydi, zıplasam belki tavana çarpacaktım. 3-4 yıl içerisinde ulaşmak üzere yaptığım planlama daha birinci senesinde gerçekleşmiş, beynimi aktif kullandığımda neler yapabileceğini çok net bir şekilde bana göstermişti.

Artık sabırsızlıkla sonuç belgesini beklemeye başlamıştım, çünkü o yıllarda sonuç belgesi olmadan kayıt yapılamıyor, kayıt için resmî belgenin ibraz edilmesi gerekiyordu. Artık adeta dört gözle postacı yolu gözlemeye başlamıştım. Zaman geçiyor ama belge gelmiyordu, artık kayıt tarihlerinin son günü yaklaşmış ama belge bana ulaşmamıştı. Sık sık köy kahvesinde soruyor, postacının gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Benim endişeli halimi görenlerden biri “Hocam senin adın neydi?” diye sormuştu. Öyle ya köydeki adımız “Hoca” herkes Hoca diye çağırıyor, hoca diye sesleniyordu. Ben de şaşırmış ve neden sordun dediğimde geçenlerde postacı bir isim sordu, üniversite sonuç belgesi var diye ama biz köyümüzde böyle bir isimde üniversite sınavına giren bir genç yok dedik, zaten köyde olan soy isimler belliydi, köyde yaşayanların çoğu zaten birbirine akrabaydı, aklımıza senin sınava gireceğin hiç gelmedi dediklerinde ben büyük bir şok yaşamıştım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

Hayallerimin sonuç belgesi köye, yanıma kadar gelmiş ama geri gitmişti ve kim bilir şimdi neredeydi, ya Ankara’ya geri gönderildiyse, ben şimdi ne yapacaktım. Bende ki sevinç, heyecan bir anda gitmiş, büyük bir korku ve endişe içimi kaplamıştı. Köyden ilçeye o dönemde günlük ulaşım aracı da yoktu. Hafta günü olan pazartesi günleri araç olur, diğer günler iş biraz şansa kalırdı. O şok haliyle nasıl yaptım. İlçe merkezine ne zaman, nasıl gittim hatırlayamıyorum ama ilk işim merkez postaneye koşup durumu anlatmak olmuştu. Görevli içerisi bana göre karmakarışık bir depoya beni götürmüş ve geri gidecek postaların burada bekletildiğini söylemişti. Gözlerim faltaşı gibi açılmış, o kadar depoyu nasıl tek tek tarayıp, sonuç belgesini nasıl bulacağımı kara kara düşünmeye başlamıştım.

Allah’a hamdolsun o belgeyi orada bulduk ve kayıt için üniversiteye koşarak kaydımı yaptırdım. Artık hayallerim gerçek olmuş, uzun yıllardır peşinde koştuğum üniversite hedefime ulaşmıştım. Allah ilmi dileyene vereceğini vaat etmişti ve O Yüce Allah asla vaadinden dönmezdi.

Evet, değerli okuyucularım eğer yeniden büyük bir dünya adaletle ve hakkaniyetle kurulacak ise bunun tek yolu geçmişte Asr-ı Saadet, Selçuklu, Endülüs, Osmanlıda olduğu gibi İslam üzerine kurulmasıdır. İslam’ı en güzel şekilde anlayabilmenin ve uygulayabilmenin yolu onu anlayacak ve uygulayacak olan insanın öncelikle kendini, beynini keşfetmesi, zihnini ve gönlünü geliştirmek için çaba içerisinde olmasıdır. Bizler de insanın kendini keşfetmesine yönelik “Aydın Rehberlik” ile bireysel kişilere yönelik çalışmalar, “Ara Akademi” ile gruplara yönelik eğitim çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Kişisel gelişim olmadan, kişi kendisini bilmeden, keşfetmeden ne tam olarak Rabbini bilebilir ne de İslam’ı anlayabilir ve uygulayabilir.

İnsanların Gelişimlerini Gerçekleştirmeleri Dileğiyle Sağlıcakla Kalınız…