Bir Bilgi Bir Eğitim Nasıl Hayat Değiştirir? (1.Bölüm)

247 0

Bir Bilgi Bir Eğitim Nasıl Hayat Değiştirir? bu yazımızda kendi yaşamımdan örnekler ile bu sorunun cevabını sizler ile paylaşmaya gayret edeceğiz:

İnsanın hayatının sağlıklı, verimli, pozitif ruh hali ile ilerlemesinin şifresi sürekli eğitim, yani sürekli olarak yeni şeyler öğrenme ve yeni beceriler kazanma çabası içerisinde olmasıdır. Günümüzde genel olarak yapılan eğitim çalışmalarının en yoğun olduğu dönem insanın dönem olarak en bilinçsiz olduğu çocukluk dönemidir. Temel bilgileri kazanma, ezberleme açısından çocukluk dönemi en verimli dönem olduğu için çok önemli iken gelişim ve ilerleme açısından en faydalı eğitimler aklın ve bilincin geliştiği insanın yetişkin olduğu dönemlerdir.

İşin doğrusu en faydalı eğitimler insanın ergenlik sonrası döneminde, hayata atıldığı, yaşamın zorlukları ile karşılaşmaya başladığı dönemlerden sonra aldığı, bilincin ve mantığın daha aktif olduğu eğitimlerdir. Bu eğitimler insana daha hızlı dokunur, hayatında hemen fayda vermeye başlar. Gelişmiş ülkelerde yetişkinlere yönelik yapılan yetkinlik, gelişim, verimi artırma eğitimlerine harcanan para ve emek çocukluk döneminde harcanandan çok daha fazladır. Görev başında çalışan insanlar en yüksek verimi yakalaması gerekir ki büyükler çocuklar için iyi bir örnek olsun ve onlar için iyi bir gelecek hazırlayabilsinler.

Kendi hayat yolculuğumda da çocukluk döneminde aldığım temel eğitimlerden sonra en çok faydayı yetişkinlik döneminde aldığım eğitimlerden sağladım.  Nasıl oldu derseniz bende bu yazımda sizlere kendi hayat hikayemden bahsederek anlatmaya çalıştığım konuyu örneklendirmek istiyorum.

1977 yılında İstanbul’da dünyaya geldiğimde en önemli şansım eğitimin öneminin farkında olan bir aileye ve yüksek ilimlere sahip aile büyüklerine sahip olmamdı. Daha 3-4 yaşlarında ailemin büyük çabalarıyla hamdolsun Yüce Kuranı Kerimi okuyor birçok süresini, birçok duaları ezbere biliyordum. Çevremdeki sosyal-siyasi tüm konuşmaları, yaşanan olayları ilgiyle takip ediyor, tüm haber ve gelişmeleri öğrenmekten, incelemekten büyük mutluluk duyuyordum. Başarılı bir ilkokul döneminden sonra Rabbime hamdolsun Yüce Kuranı Kerimi ezberleyerek Hafız olma güzelliğine kavuştum. Aynı zamanda okuduğum kurstaki değerli hocalarımızın vizyon sahibi olmasının neticesi ortaokul dersleri için özel hocalar eşliğinde dersler alarak İmam Hatip Orta Okulunu dışarıdan sınavlarla bitirmek nasip oldu.

Yüce Kuranı Kerimi ezberlemiş ama içerisindeki muhteşem manaları anlamak için gerekli olan Arapça ilmine henüz vakıf değildim. Bu vesileyle Arapça eğitimi almam gerekiyordu ve medrese eğitim sistemi ile tüm Arapça eğitim içeriğini sarf-nahivden başlayıp belagat ilminden mantığa, hadis-tefsir-fıkıh alanları ve usul ilimleriyle 6 sınıf halinde sistemleştirilmiş Fetih İlim Araştırma Vakfı eğitim kurumunu yoğun çaba ve emeklerle bitirmek hamdolsun nasip olmuştu. Bu süreç içerisinde özel gayret ve çalışmalar ile İmam Hatip Lisesinin sınavlarını başarıyla vererek lise mezunu olmuştum.

Artık sıra üniversite okumaya gelmişti ama gerek ortaokul ve liseyi dışarıdan vermenin dezavantajı, gerek o dönem uygulanan alan sınırlaması, gerekse İlahiyat Fakültelerinin sayısının ve kontenjanlarının çok azaltılması nedeniyle işim oldukça zor gözüküyordu. Ama vaz geçmek, yılmak yoktu ve yolumuza devam edecek azim ve iradeye hamdolsun sahiptim. Çünkü İslam dünyası çoğu zaman olduğu gibi zorluklar içerisindeydi ve kendimizi yetiştirmek, geliştirmek gerektiğini büyüklerimiz, hocalarımız bizlere en güzel şekilde anlatıyorlardı. Bir yıllık yoğun bir dershane süreciyle çok çalışmama rağmen, üniversite sınavında genel sıralamada yüzde ikilere girebildiğim halde en doğudan en batıya kadar hiçbir İlahiyat fakültesine girmek nasip olmamıştı. Bu süreçte 1996 yılında Prof. Dr. Necmeddin Erbakan Hocamızın Başbakanlığında kurulan hükümet döneminde Diyanet İşleri Başkanlığının açmış olduğu sınavları kazanarak Sakarya/Karasu İlçesi Karamüezzinler Köyünde İmam-Hatip olarak görev almış ve çalışma hayatına genç yaşta adım atmıştım. Büyük bir heves ve gayret ile göreve başlamış, bir süre sonra evlenerek dünya evine girmiştim. (Bekarlar nerede yaşıyorsak artık 😊)

Yıllar geçiyor, zaman geçtikçe görevde zorlandığım yerleri görüyor, üniversite eğitimi eksikliğini yoğun bir şekilde hissetmeye başlıyordum. İlahiyat fakültesi okumak hala en büyük arzularımdan biri idi ama 1 yıl daha yoğun çalışmama rağmen maalesef gerek o dönemki 28 Şubat uygulamalarının etkisiyle öğrenci alan ilahiyat fakültelerinin sayısının 20li sayılara düşmesi, gerek alım kontenjanlarının on binlerden binleri bile bulmayan sayılara düşmesi sebebiyle üniversite kazanmak yine kısmet olmamıştı.

Artık ümidim iyice kırılmış sayısal-sözel tüm soruları cevaplasam bile mezuniyet puanım dışarıdan bitirmenin etkisiyle “o dönem amaç sadece geçmek-mezun olmak olduğu için düşük kalması sebebiyle” bana imkânsız gelmeye başlamıştı. Rehberliğin, planlı bir eğitim sisteminin ne kadar önemli olduğunu fark etmeye başlamış, o dönemlerde çaresizliğin acısını iliklerime kadar hissetmiştim.

Görev hayatım devam ediyor ama eğitim hayatıma devam edememenin üzüntüsünü çok ciddi şekilde yaşıyordum. Böyle bir zamanda hayatımı değiştirecek bir akşam yaklaşıyormuş ama tabi ki ben bundan habersizdim. İnsan bir şeylere kendini hazırlamaya çalıştığında karşısına fırsatlar mutlaka çıkıyormuş. O dönem 2001li yıllarda Sakarya/Karasu İlçe Müftümüz Değerli Hasan Başiş Hocamız büyük bir hassasiyetle ilçenin ve personelinin manevi gelişimi için samimiyetle koşturuyor, gayret ediyor, hocalardan oluşan okuma grupları kuruyor, köylere ziyarete geliyor, bizlere en güzel şekilde samimiyetiyle, Medine-i Münevvere’den Hocası o dönemde hayatta olan Merhum Ali Ulvi Kurucu Hoca Efendiden aktardığı bilgilerle bizlere örnek oluyordu.

Hayatıma dokunacak akşam gelmişti, takvimler 23 Mart 2001 Cuma gününü gösteriyordu. İlçe Müftülüğümüz Değerli Kişisel Gelişim Uzmanı/Yazar Oğuz Saygın’ı konferans vermek üzere Karasu’ya davet etmiş, biz personele de haber verilmişti. Akşam vakti hoca arkadaşlar ile köyden merkeze gelip program için salona girdiğimde ilk olarak girişte Oğuz Bey’in kitaplarını görmüş ve büyük hevesle hemen incelemeye başlamıştım. İlk anda ciddi bir şok yaşamıştım: İlahiyat alanında, dini ilimler sahasında bir konferans organizasyonu beklentisi içinde salona gelmişken ilahiyatçı olmayan bir konuşmacı, görünürde din ile ilgili hiçbir ilgisi olmayan kitapları yazan bir yazar konuşma yapacaktı. Ciddi bir üzüntü yaşadığımı hissetmiştim, görev yaptığım yer merkeze 15 km uzaklıkta bir köydü ve her zaman merkezde gerçekleştirilen programlara katılma imkânımız olmuyordu. Bir konferansa gelmiştik o da sıkıcı, faydasız bir program olacak diye bir endişeye kapılmıştım. Konferansı başında biraz dinler, içeriği görür, beklediğimi bulamazsam zaman kaybetmem, ayrılırım diye planlar bile yapmaya başlamıştım.

Gerçekten ön yargı ne kadar ilginç bir şey: aslında insanın hayatına dokunacak hatta hayatını değiştirecek büyük fırsatlar çevresinde varken insan bilemediği veya yanlış bildiği için kendini soyutlayabiliyor, ön yargıyla kendi gelişimini engelleyebilmektedir. Özellikle günümüzde teknoloji ve iletişim araçlarının gelişimi ile her türlü bilgiye ulaşmak, çok farklı eğitimlere katılmak ve çok faydalı beceriler edinmek mümkün hale gelmiş hatta tarihin hiçbir döneminde bu kadar kolay ve yaygın bir eğitim imkânı hiç olmamıştı.

O akşam programa katılmayıp ön yargıyla salondan ayrılsaydım ne kadar çok şey kaybedecektim diye zaman zaman hala düşünmekteyim. Çağımızda teknolojik gelişmeler sayesinde birçok ağır ve zaman gerektiren işleri makinaların, robotların yapmaya başlamasıyla insanların eski dönemlere göre ellerinde hem çok fazla zamanları hem de çok büyük imkanları bulunmaktadır. Çağımız bilgi ve beceri çağı olduğu için zamanlarını ve imkanlarını doğru kullanan, yöneten insanlar çok büyük kazançlar elde edecekler, dünya-ahiretlerini zenginleştirecek işler yapacaklardır. Aynı zamanda böyle insanlar yaşamlarında hataları en aza indirip hayatlarını zor ve sıkıntılar içerisinde yaşamaktan kurtarmış olacaklardır.

Konferans sonrası bendeki aydınlanmayı ve sonrasında yaşananları, yani yaşam hikayemizi sizlerle paylaşmaya yazının çok uzun olmaması adına inşallah bir sonraki yazımızda kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sağlıcakla Kalınız…